Kısa Film
Nerden Başlamalı?
Setteki serüvenimiz devam ediyor. Ekipmanları toparladık, herşeyimiz hazır, çoktan sete girdik bile. Öyleyse bir yönetmen olarak kimi nasıl yöneteceğimiz konusunda konuşmanın da zamanı geldi demektir.
Kısa filmde yönetmenlik
Düşük bütçeli ve genelde deneme amaçlı amatör filmlerde / kısa filmlerde yönetmenler aslında filmin herşeyi olurlar. Yani yapımcısı, prodüksiyon amiri, yönetmeni, senaristi... Durum böyle olunca da geleneksel yönetmenlik anlayışı kısa film çekimleri sırasında sınırlarını biraz daha geniş tutar ve kurallar biraz daha farklı işler.
Bu konuda söyleyeceklerimizin akademik verilerden çok gözlemlere ve tecrübelere dayandığını da hatırlatarak, kısa film setinde bir yönetmenin neye nasıl hakim olabileceği konusunda biraz fikir vermeye çalışacağız.
Evet kurallar ve bilinen düzenler, her zaman sadık kalınması gereken gerçeklerdir. Fakat her zaman vurguladığımız gibi çoğu amatör ve kısa film çekimleri zaten sistem dışı bir rota üzerinden gerçekleştiğinden dolayı, bilinen gerçekler film setlerinde her zaman işe yaramayabilir.
Örneğin daha önce de belirttiğimiz gibi, kamerayı elinize alıp görüntü yönetmeni bir anda siz olabilirsiniz, ya da ses ve ışık operatörü ile kameraman aynı kişi olabilir, işte bu gibi durumları da göz önüne alarak, bahsedeceğimiz önerilerin amatör film denemenizde kitaplarda yazdığı türden değil de imece usulu geliştiği şekliyle size önemli fikirler ve cesaret vereceğini umuyoruz.
Kamera nerede?
Kamera, kameramanın işidir. İyi bir kameraman ise zaten filmin görüntü yönetmenidir. Bu doğrultuda ele aldığımızda, söz konusu “görüntü” olduğu takdirde muhattap olacağınız kişinin kameraman/görüntü yönetmeni olduğu da açıktır. İster amatör, ister profesyonel bir film seti olsun, yönetmen ile görüntü yönetmeni arasındaki önemli ve doğrudan diyalog her zaman geçerli ve bilinen bir gerçektir. Hatta bir çokları, film setlerinde yönetmen ve görüntü yönetmeni arasındaki iletişim, geçim, yönlendirme, mutabakata varma, ne istediğini anlatabilme ve anlayabilme gibi durumları gözden geçirerek bu diyaloğu bir nevi “karı-koca” ilişkisi olarak bile adlandırırlar.
filmyapim.netEğer çekim öncesi iyi bir story-board hazırladıysanız, kameranın nerede duracağı konusunda yolu çoktan yarılamışsınız demektir. Eğer story-board’unuz yoksa elbette ki kararı tam da o sırada kişisel tercihinize, anlatım dilinize ve bilginize bağlı olarak vereceksiniz. Kameranın bulunduğu yeri belirledikten sonra, story-board’larda genelde olmayan, ama filmin içerisinde bulunacak diğer bileşenler karşınıza çıkar.
Dekor, arkaplan ve diğer tüm objeler görüntüde nelerin var olacağını ve bu varlığın nelerden oluşacağını belirlerken dikkat etmeniz gereken detayları oluşturur. Eğer görüntü yönetmeninize gerçekten güveniyorsanız, kameranın nerede duracağını ve neleri nasıl görmek istediğinizi belirtmeniz yeterlidir. Gerisi kameramanın işidir. Siz eğer doğru bir yönlendirmede bulunmuşsanız, katlanır sandalyenize oturup, monitör başından görüntü yönetmeninizin yarattığı kadrajları ve resimleri izlemeye başlayabilirsiniz.
Görüntü yönetmenleri aslında sadece kamera başında duran kişiler değillerdir. Herşeyden önemlisi “ışık” da onlardan sorulur. Aslında ışığı yaratması ve ortamın dramatik aydınlatmasını tasarlaması gereken de görüntü yönetmenleridir. Tabii ki siz de doğrudan ışığa müdahele edebilirsiniz –ki muhtemelen öyle olacaktır- fakat hayalinizde atmosfer ve resim dilini görüntü yönetmeninize anlatmanız da çoğu zaman yeterlidir. Bu noktada görüntü yönetmenleri ışık ekibiyle ortaklaşa çalışarak filminiz için gerekli ve uygun ışığı yaratacaklardır.
filmyapim.netYönetmenler genelde ışık için teknik değerleri çok fazla dikkate almazlar. Ne de olsa dramatik anlamı bir kenara bırakıldığında ışık, doğrudan kamera ile ilgili teknik bir detaydır. Yani ışık ve kamera birlikte hareket ederler. Sert ve yüksek kontrast bir aydınlatma tercih ettiğiniz sırada sizin set ortamında gördüğünüz sahne ile görüntü yönetmeninizin kamerasını o ışığa göre ayarladığı karedeki sahne çok farklı olabilir. Bir başka deyişle ışığı gözünüze değil kameraya göre, ve kamerayı gördüğünüz ışığa değil kendi gördüğü ışığa göre oluşturmak gerektiğinden dolayı, bu ikili kesinlikle ayrılmaz bir bütündür.
Aslında buraya kadar oldukça açıktır ki; işin sanatsal ve anlatım dili gibi detaylar kafanızda oluşup cümle halinde görüntü yönetmenine aktarıldıktan sonra olan biten herşey, görüntü yönetmeni ve ışık ekibi arasında olacaktır. Monitörden gördüğünüz görüntünün istediğiniz etkiyi yaratan görüntü haline gelmesini sağlayacak kişiler de onlardır.
Işık ve biraz da ne istediğini bilmek!
Ne istediğinizi bilmek için herşeyden önce neler isteyebileceğinizi bilmeniz gerekiyor. Neler isteyebileceğinizi bilmeniz için de elinizdeki imkanlardan çok “bilgi” ye ihtiyacınız var. Çünkü kamera konusunda gerçekten bilgi sahibiyseniz, exposure ya da diyafram denildiği zaman gerçekten teknik bilgilerle donatılmış olduğunuzu hissettiğiniz ya da bunların matematiksel hesaplarından haberdar olduğunuz zaman, istediğiniz şeylerin olabilirliği konusunda tutarlı davranmanız mümkün olacaktır.
filmyapim.netBenzer şekilde sete getirilen ışıkların türleri, sıcaklık değerleri gibi detaylar da kameranın ne göreceğini, dolayısıyla sizin neler yaratabileceğinizi belirleyecektir. İşte tam da bu noktada en başında sözünü ettiğimiz kural dışılık gündeme geliyor. Kısa filmler genellikle tam da istenen ekipmanların bir araya getirilerek yaratıldığı filmler olmadığı için, çoğu zaman kusursuz dramatik aydınlatma yerini sadece “aydınlatma” ya bırakabiliyor. İşte bu durumda ise yapabilecekleriniz en iyi ihtimalle sahip olduğunuz ışık ve kameranın uygun kombinasyonları etrafında dolanıyor olacaktır.
Eğer elinizdeki ışık sistemi bir çoğunda olduğu gibi “aydınlatma” performansından daha fazlasını sunamıyorsa, filmlerinizde esnekliği ve özellikle kurgu sırasında renk ve görüntü ayarlarını en iyi uygun şekliyle yapabilmeniz için basit ama önemli bir önerimiz var. Sert konstrastlardan kaçının, mümkün olduğunca yumuşak ama yüksek aydınlatma yaratın ve düşük seviye ışıklar kullanın. Eğer bu öneriler doğrultusunda ve tabii ki beyazın tam beyaz olduğu bir görüntü elde ederseniz, post-prodüksiyon sırasında ufak parlaklık ve renk oyunlarıyla filminizi tahmin ettiğinizden daha çekici hale getirebilirsiniz.
Unutmayın, sert konstrastla çekilmiş bir görüntünün tam anlamıyla yumuşatılmasına imkan yoktur, kontrast sırasında kaybolmuş detaylar çoktan kaybolmuştur bile. Fakat yumuşak ışıkla çekilmiş her görüntünün konstrastını dilediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz. Aynı düzen aydınlatma yoğunluğuyla da ilgilidir, eğer ışık ve kamera kombinasyonunu düzgün dengeler ve yüksek aydınlatma adına “patlamış” ışıklara mahal vermeden (örneğin bir iç gece çekiminde abajurdan gelen ışık ve ortamın aydınlanması sahnesi) bu aydınlatmayı başarırsanız, post-prodüksiyon sırasında aynı kareyi adeta yeniden yaratmanız ve filminize asıl soluğu katacak renk ve parlaklık düzenlemelerini daha rahat ve etkili yapmanız daha mümkün hale gelecektir.
filmyapim.net
Sette daha çok işimiz var. Kamera ve ışık, üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri. Öte yandan bahsi geçen tüm açıklamalarda aynı zaman da post-prodüksiyon hazırlığının kokusunu da mutlaka alıyorsunuzdur. Unutmayın ki filminizi çekerken her zaman aklınızdan kurgulamaya devam etmelisiniz. İşte bu noktada da post-prodüksiyon sırasında neler yapılabilir, hangi yazılım ya da hangi donanım neye ya da görüntüye nasıl etki edebilir gibi tecrübeler ve bilgiler gerekiyor. Bunlar elbette ki olmazsa olmaz bilgiler değildir, bir çok ciddi yapımda bu adımlar sizin değil bu iş için görevlendirilmiş insanların işidir, fakat kusursuz ve doyurucu bir sonuç için işin her aşaması konusunda bilgi sahibi olmanız kaçınılmaz bir gerçektir.Kolay gelsin.
-
0 yorum:
Yorum Gönder