Mardin
Güneydoğu Anadolu’nun Dicle bölümünde yer alan Mardin, bulunduğu bölgenin tarihi en eskilere dayanan kentlerinden biridir. Kendine has mimarisi ve kayalıklarla iç içe geçmiş etkileyici görüntüleriyle geleneksel Mardin evleri ve aralarındaki sokaklar oldukça etkileyicidir. Mardin Kalesi’nin eteklerinde kurulu olan eski kentte yer alan bu evler ilin simgesi olmuş durumda. Farklı kültürlerin bir arada uyum içinde yaşamasının ortaya çıkardığı çeşitlilik de ile güzellik katan diğer bir unsur.
Bir çok tarihi mekana ev sahipliği yapan şehirde, Darülzaferan Mastırı, Zinciriye ve Kasımiye Medreseleri, Latifiye Camii görülmesi gereken yerlerden sadece bir kaçı. Şehrin ve bölgenin tarihini sergileyen müzeleri de ziyaret etmek, zamanın derinliklerine inmek için faydalı olabilir. Eski Patrikhane Binası’nda yer alan Mardin Müzesi ve Sabancı Şehir Müzesi’ni gitmişken mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.
Mezapotamya’da yaşamış eski medeniyetlerin izlerini görmek için şehrin dışında kalan Dara Harabeleri de görülmeye değer. Mardin’e kadar gitmişken 1,5 saat uzaklıktaki Midyat da ziyaret edilebilir.
Şanlıurfa
Mezopotamya’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Şanlıurfa, efsaneleriyle öne çıkan bir şehir olma özelliğine sahip. Peygamberler şehri olarak da bilinen Şanlıurfa, bu özelliğini Hz. İbrahim Mağarası, Balıklı Göl gibi efsanelere kaynaklık eden mekanlara ev sahipliği yapmasından alıyor. On bir bin yıllık tarihi geçmişiyle ziyaret edenleri adeta zamanda yolculuğa çıkaran şehirdeki geziye kaleden başlamak gerek.
Tam bir ortaçağ kalesi olan Urfa Kalesi’ne çıkan merdivenler üzerinde kent tepeden görülüyor. Kalede yer alan mancınıklar bir efsaneye tanıklık ediyor. Hz. İbrahim’in Kral Nemrut tarafından tepeye kurulan bu mancınıklarla (şimdiki Balıklı Göl olan alanda yakılmış) ateşe atılmak suretiyle yakılmak istenirken ateşin göle, odunların da balığa dönüştüğü efsanesi… Bu efsanenin kalbi Balıklı Göl ise Şanlıurfa denince ilk akla gelen mekanlardan.
Şanlıurfa ayrıca dünya tarihinin şimdiye kadar keşfedilmiş en eski tapınağı olan Göbekli Tepe’ye de ev sahipliği yapıyor. Örencik Köyü yakınlarında bulunan ören yerinde kazı çalışmaları halen devam etmekte olmasına rağmen ziyarete de açık. Viranşehir yolu üzerinde bulunan Kızlar Sarayı, tarihi kent Halfeti ve Şanlıurfa Müzesi da mutlaka görüşlemesi gereken yerlerden birkaçı.
Gaziantep
1700 metrekarelik mozaik alanıyla dünyanın en büyük mozaik müzesi olan Zeugma Müzesi, alışılagelmiş müzelerden oldukça farklı ve modern bir mekan. Müzedeki mozaikler şimdi Fırat Nehri’nin suları altında kalan Hasankeyf’teki antik kentin kalıntılarının sadece bir kısmı. Zeugma Müzesi’nin yanı sıra görülmesi gereken başka yerler de var. Muhteşem avlusunda yemek yiyebileceğiniz tarihi Bayaz Han, Antep işi el işlerini göreceğiniz Gümrük Han (Yaşayan Müze), Zincirli Bedesten ve Bakırcılar Çarşısı görülecek yerler arasında yer alıyor.
Van
Bir gözü yeşil diğer gözü mavi olan kısa tüylü ve eşsiz zariflikteki kedisiyle de ünlü olan ilimiz, ayrıca ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nün kenarında yer alır. Van’ın tarihi M.Ö. 7000 yılına kadar uzanıyor. Urartulara Tuşba adıyla başkentlik yapmış olan Van, tarihler boyu üzerinde barındırdığı kültürlerin izleriyle, henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş olsa da, turizm açısından güçlü bir potansiyele sahip.
Şehrin görülmesi gereken yerlerinden M.Ö. 9. yüzyılda inşa edildiği söylenen Van Kalesi, Erek Dağı üzerinde yer alıyor ve ovadan 100m’ye ulaşan yüksekliği ile güzel bir seyir alanı sunuyor. Kalenin surlarından aşağıda, limanı ve eski şehre ait kalıntıları görmek mümkün.
Üzerinde üç ada bulunan Van Gölü’nün en bilindik adası, aynı addaki kiliseyi de üzerinde bulunduran Akdamar Adası. Kıyıya 4 km uzaklıkta bulunan adadaki kilise dış cephesini süsleyen çok zengin havan ve bitki motifleriyle dikkat çekiyor. Motifler arasında Nuh’un Gemisi, Adem ve Havva tasvirleri de mevcut. Van ili sınırları içerisinde görülebilecek diğer yerler Hazine Kapısı, Yedi Kilise, Anzaf Kaleleri ve yolu Van’a düşmüş doğaseverlerin uğrak yeri Muradiye Şelaleleri.
Adıyaman
Güneydoğu Anadolu’nun batısında yer alan Adıyaman, Nemrut Dağı ve üzerinde barındırdığı Kommagene Krallığı’na ait devasa heykelleri ve kitabeleriyle dünyanın dört bir yanından binlerce insanı kendisine çekiyor.
Ülkemizin önemli milli parklarından biri ve dünyanın 8. harikası olan Nemrut Dağı, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası ilan edilmiştir. Antik Kommagene Uygarlığı’nın kalıntıları dev heykeller, Tümülüs, kaleler, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü Milli Park sınırları içerisinde yer alan koruma altındaki alanlardır.
Milli Park’taki antik kalıntıların yanı sıra, dünyanın en büyüleyici gün doğumu ve batımının da izlenebildiği dağ, 2.150m yüksekliğindedir.
Eserleri görmek için Adıyaman ve Adıyaman Havaalanı’na 15km uzaklıktaki Kahta’daki otellerden rehberlik ve ulaşım hizmeti sağlayabilirsiniz. Milli Park, Kahta’dan 43 km uzaklıktadır.
Erzurum
Palandöken Dağı’nın eteklerinde kurulu olan Erzurum, Anadadolu’nun en eski yerleşim alanlarından biri olarak sizi Anadolu’nun tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Tarih boyunca bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmasının sonucunda tarihi yapılarıyla dikkat çeken şehirde, keşfedeceğiniz pek çok doğal güzellik de bulunuyor.
Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir yeri ve hatırası olan Aziziye Tabyası’nın bulunduğu şehir, ayrıca Milli Mücadele yıllarında Erzurum Kongresi’ne de ev sahipliği yapmıştır.
Erzurum’da bulunan nadide antik yapılardan biri olan, iki renkli taş bezemeleri ve kabartma figürleri ile ünlü olan Öşvank Kilisesi, Bagratlı Hanedanlığı zamanında 961 yılında yapılmaya başlanmış ve 966 yılında tamamlanmıştır.
Anadolu’daki kapalı avlulu, dört eyvanlı medrese tipinin son örneklerinden birisi olan Yakutiye Medresesi’nin de bulunduğu şehirde, Erzurum Kalesi, Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Taşhan (Rüstempaşa Bedesteni) gitmişken görmenizi tavsiye edeceğimiz tarihi mekanlardan bazıları.
Narman Peribacaları, Tortum Gölü ve Şelalesi şehrin görülmesi gereken doğal güzellikleri arasında yer alıyor.
Erzincan
Hititler ve Urartular’a ev sahipliği yapmış kent, hem tarihi eserleri hem de doğasının güzelliği ile görenleri büyülüyor. Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alan şehir, doğasının güzelliğini dağların arasından akan Fırat Nehri’ne borçludur denebilir. Yerli halk Erzincan’ı “çevresi dağ, ortası bağ” olarak tanımlamaktadır. Dağların arasında alabildiğine uzanan ova, şehre harika bir görünüm kazandırır.
Saltukoğulları Hükümdarı 2. İzzettin’in kızı olan Mama Hatun’un kendi adına inşa ettirdiği, orta çağ Türk mimarisinin en önemlilerinden birisi olan Mama Hatun Türbesi, şehirdeki önemli tarihi eselerdendir. Erzincan’ın başka bir güzelliği de, varlığı Paleolitik Çağ’a yani Yontma Taş Devri’ne kadar dayanan Kemah ilçesidir. Restore edilmiş tarihi evleri görülmeye değerdir. En çok turist çeken yerlerinden biri olan Kemah Kalesi ise onu görmeye gidenlere, yalçın kayaların üzerine kurulu olması sebebiyle çok güzel bir manzara sunar.
Tüm bunların yanı sıra, şehre 30 km uzaklıkta yer alan Girlevik Şelalesi’nde kış aylarında buzul tırmanışları, yazın ise piknik keyfi yapabilirsiniz. Otlukbeli Gölü ve M.Ö. 8. yüzyıla ait Urartu şehir kalıntılarının bulunduğu Altıntepe, şehrin diğer görülmesi gereken güzellikleridir. Gitmişken şehir merkezinde yer alan Bakırcılar Çarşısı’ndan sevdiklerinize hediyelik eşyalar almayı ihmal etmeyin.
Diyarbakır
Pek çok uygarlığı topraklarında ağırlamış olan Diyarbakır, Türkiye’nin ve hatta dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Geçmişi M.Ö. 7.500′lü yıllara dek uzanan şehirde, tahmin edeceğiniz gibi gezilip görülecek pek çok yer bulunmaktadır. Diyarbakır deyince aklımıza ilk olarak Malabadi Köprüsü, Ulu Camii, Bakırcılar Çarşısı, Eyvan Geceleri ve büyüklüğüyle meşhur Diyarbakır karpuzu gelir.
Bir dönem Ermeni Krallığı ve Akkoyunlulara başkentlik yapmış Diyarbakır’ın hemen hemen her sokağında karşınıza tarihten bir iz çıkar. 5700m uzunluk, 82 adet burç ve dört yöne açılan kapılarıyla Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun suru olarak bilinen şehrin surları, üzerlerindeki görkemli kabartmalar ve kitabeler ile görülmeye değerdir. Tarih boyunca önemli bir ticaret güzergahı olan şehirin geçmişinde, yüzlerce yıllık hanlar ve kervansaraylar da önemli bir yer tutar.
Hasankeyf
İki yakasını Dicle Nehri’nin ayırdığı Batman sınırları içinde yer alan tarihi bir ilçe olan Hasankeyf, turistlerin gözde mekanlarındandır. Ülkemizin çeşitli medeniyetlere başkentlik yapmış antik kentlerinden biri ve en büyük kazı alanı konumunda olan Hasankeyf, tarih ve doğanın büyüleyici birlikteliğini sergilemektedir.
Ortasından akan Dicle Nehri’nin güzelliğine tarihi bir görünüm katan yapılardan biri olan, doğal kayalardan oyulmuş Hasankeyf Kalesi, M.S. 363 yılında Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir. Kale, yüz yıllar boyunca pek çok medeniyet tarafından ele geçirilerek kullanılmıştır. Kale kapısı, büyük ve küçük saray, köprü, camiiler, kiliseler ve mağara evler Hasankeyf’te tarihe tanıklık eden ve görülmesi gereken diğer yerlerdendendir.
0 yorum:
Yorum Gönder